Wilson prensipleri ve Paris Barış Konferansı


Wilson prensipleri ve Paris Barış Konferansı: 1.dünya savaşında,savaşan tarafların hemen hepsinin barış istemeye başladığı sıralarda, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Woodrow Wilson,gelecek barışın temel ilkelerini belirtmek üzere bir açıklama yapmıştı.8 ocak 1918'de açıklanmış ve tarihe "Wilson ilkeleri" olarak geçmiştir.Bu ilkelere göre;

Wilson prensipleri

• Barış antlaşmaları açık olacak, gelecek uluslararası antlaşmaların açık olması.
• Karasuları dışında, savaş ve barışta denizlerde mutlak serbesti bulunması.
• Uluslararası bütün ekonomik engeller kaldırılacak ve eşitlik sağlanması.
• Ülkelerin silahlanmayı bırakıp, yalnızca iç güvenlikleri seviyesine indirilmesi için karşılıklı garanti verilmesi.
• Sömürgeler üzerindeki isteklerin serbestçe ve tam yansızlıkla incelenerek, bu bölgeler halkının çıkarların göz önünde tutularak sonuca bağlanması.
• İşgal edilmiş rus toprakları boşaltılacak ve Rusya'ya kendi gelişmesini sağlamak için her çeşit imkan verilmesi.
• Belçika'nın egemenlik haklarına dokunulmaksızın, boşaltılıp yeniden kurulması.
• İşgal edilen Fransız topraklarının boşaltılıp, Almanya'nın 1871 yılında alsas-loren'i almakla yaptığ

ı hatanın düzeltilmesi, yani bu toprakların tekrar Fransa'ya geri verilmesi ve barışın garanti altına alınması.
• İtalyan sınırlarının ulusal esaslara göre düzeltilmesi.
• Romanya, Sırbistan, Karadağ topraklarının boşaltılması Sırbistan'a denizden serbest bir kapı verilmesi balkan devletleri'nin ilişkilerinin ulusallık bakımından, tarihsel esaslara göre dostça düzenlenmesi, balkan devletleri'nin siyasal ve ekonomik bağımsızlıkları ve sınırlarının dokunulmazlığı için uluslararası garantiler verilmesi.
• Osmanlı İmparatorluğu'nda Türklerin oturdukları bölgelerin bağımsızlığının sağlanması. Türk egemenliği altında bulunan diğer uluslara da özerk bir gelişme için tam ve engelsiz bir fırsatın sağlanması. boğazların uluslararası garanti altında bütün devletlerin ticaret gemilerine açılması.
• Denizden bir kapısı bulunan bağımsız bir Polonya kurulması.
• Büyük ve küçük ulusların siyasal bir bağımsızlıklarının ve toprak bütünlüklerinin karşılıklı güvenliğinin garanti altına alınması amacı ile bir millet teşkilatı kurmak.

Paris Barış Konferansı Ve Manda Rejimleri

Birinci Dünya Savaşı'nı sona erdiren Ateşkes Antlaşmalarından sonra asıl konu, barış anlaşmalarının hazırlanmasıydı. İngiltere, Fransa, İtalya, A.B.D. ve Japonya'nın yanı sıra bu konferansa katılan devlet sayısı 32 idi. 18 Ocak 1919'da Paris şehrinde ilk toplantısını yapan Barış Konferansı'nın dünyanın o tarihe kadar görmediği büyük sorunları ele alması gerekiyordu. Milyonlarca insanın ölümüne ve sefaletine yol açmış ve o tarihe kadar görülmemiş bir savaşın sonunda, galiplerin istekleri doğrultusunda dünyanın geleceği hakkında karar verilecekti. Konferansta asıl ağırlık İngiltere, Fransa ve A.B.D.'nin elinde idi.

İtalya bile ikinci sıraya düştü. Birinci sorun Avrupa'nın durumu ve sınırların çizilmesi, ikincisi ise sömürgelerin özellikle Osmanlı Devleti'nin mirasının paylaşılması idi. Bu önemli konularda ise asıl karar yetkisi, ilk beş devletin ikişer temsilcisinden oluşan "Onlar Meclisi"ne aitti. Bir süre sonra İngiltere, Fransa, A.B.D. ve İtalya devlet başkanları veya başbakanları seviyesindeki "Dörtler Meclisi" tek söz sahibi durumuna geldi. Almanya'ya çok ağır savaş tazminatları ve yükümlülükler ile "Versay Barış Antlaşması" imza ettirildi. 28 Nisan 1919'da Avusturya İmparatorluğu parçalandı. Macaristan bağımsız devlet oldu. Bulgaristan ise en az zararla kurtuldu.

Osmanlı İmparatorluğu konusu Konferansın en önemli sorunları arasında idi. Birinci Dünya Savaşı'nın gizli anlaşmalarının yanısıra, İmparatorluğun içinde fırsat kollayan Rum, Ermeni, Arap ve Kürtler'in istekleri de dikkate alınıyordu. Bunların içinde en ciddi konu Yunanistan'a verilecek olan topraklar sorunu oldu. Lloyd George, daha 1915'de Maliye Bakanı iken Con Stavridis aracılığı ile, İngiltere'nin büyük bir Yunanistan kurulmasından yana olduğunu ve Yunanistan'nın bu yolda çalışması gerektiğini bildirmişti. Yine o tarihte Dışişleri Bakanı olan Edward Grey de Atina'daki İngiliz Elçisini, Yunanistan'ın savaşa katılması durumunda Yunanistan'a Batı Anadolu'da çok önemli topraklar verileceğini bildirmekle görevlendirmişti.

Yunan Kralı'nın tahttan indirilip 1917 yılında Venizelos'un Başbakanlığı'nı ve Yunanistan'ın savaşa girmesini sağlayan İngiltere ve Fransa, Yunanistan'a Batı Anadolu'yu özellikle İzmir'i vaad etmişlerdi. Şimdi ise Lloyd George İngiltere Başbakanı bulunuyordu ve Türk düşmanlığı yanı sıra Venizelos'u Pericles devrinden bu yana Yunanistan'ın yetiştirdiği en büyük devlet adamı olarak görüyor, kendisine çok güveniyordu. Venizelos bu fırsatlardan yararlanarak İzmir ve çevresi üzerinde tarih ve nüfuz çokluğu iddialarıyla hak ileri sürdü. Oysa aynı topraklar üzerinde İtalya da iddia sahibiydi ve St. Jean de Maurienne Anlaşması ile İngiltere ve Fransa'nın bunu kabul ettiklerini belirtiyordu. Fakat bu anlaşmanın Rusya tarafından da onaylanması gerektiğini hatırlatan İngiltere İtalyan isteklerini ciddiye almadı.

İtalyan ve Yunan çıkarları İzmir'den başka Oniki Ada üzerinde de çatışıyordu. Yunanistan bu adaların da kendisine ait olduğunu ileri sürüyordu. İngiltere, Fransa ve A.B.D. de Yunanistan yanında yer aldılar. Çünkü Doğu Akdeniz ve Batı Anadolu'da İtalya'nın yerleşmesini, kendi çıkarları için tehlikeli buluyorlardı. Venizelos, daha Paris Barış Konferansı ilk toplantısını bile yapmadan, 30 Aralık 1918'de sunduğu bir nota ile Meis Adası-Marmara Denizi'nin batısı arasında çizilecek bir çizginin batısında kalan tüm Anadolu topraklarının Yunanistan'a bırakılmasını istemişti. 4 Şubat 1919'da "Onlar Konseyi"nde yaptığı açıklamada ise İstanbul dışında, Trakya, Bati Anadolu, Oniki Ada, Kıbrıs, Meis, Rodos, İmroz ve Bozcaada'yı istedi. İstanbul üzerindeki isteklerini İngiltere'yi kızdırmamak için açıklamamış idi.

Nisan 1919 başında hala kesin bir karara varılamamıştı. 28 Mart 1919'da İtalya'nın Antalya'yı işgal etmesi İngiltere, Fransa A.B.D.'yi endişelendirmişti. Adriyatik'te Fiume konusunda A.B.D. Başkanı Wilson ile İtalya'nın arası iyice açıldı ve savaş sözleri kullanıldı. Bunun üzerine İtalyan delegesi Orlando 24 Nisan 1919'da İtalyan heyetiyle birlikte Konferanstan ayrıldı ve üç büyükleri protesto etmek için Paris'i terk etti. İtalya'nın davranışı üç büyükleri endişelendiriyordu. 2 Mayıs ta, iki İtalyan savaş gemisinin İzmir Limanı'na geldiği haberini aldılar. İtalyan'lar 4 Mayıs'ta da Kuşadası'nı, Marmaris, Bodrum ve Fethiye'yi de 2 Mayıs'ta işgal ettiler.

Venizelos'un İzmir ve çevresinin Yunanistan'a verilmesini sağlamak için nüfus üstünlüğü ve tarihsel haklar konusunda ileri sürdüğü iddiaları İtalyan delegesi ile birlikte çürütmüş olan A.B.D. de şimdi endişeye düşerek, İngiltere ve Fransa ile birlikte hareket etmeye başladı. İzmir'in Yunanlılar'a verilmesini kabul ettiler. A.B.D. uzmanlarının Başkan Wilson'a, Batı Anadolu'da Türkler'in çoğunlukta olduğunu ve Yunanistan'a verilemiyeceğini bildirmelerine rağmen Wilson bu uyarıları dikkate almadı. İzmir ve yöresinin Yunanlılar'a bırakılacağı haberleri daha Şubat ayında duyulmuştu. 3 Şubat 1919'da General George Milne, War Office'e gönderdiği raporla, Yunanlılar'ın İzmir'i işgali karşısında Türklerin ayaklanacağını bildirerek uyarıda bulunmuştu.

Fakat bütün bu uyarılar üç büyükleri etkilemedi. 13 Mayıs'tan sonra artık İzmir'in Yunanistan'a verilmesi kararlaştırılmıştı. 14 Mayıs'ta Paris Barış Konferansı'nda üç büyükler Anadolu'yu Manda ile yönetilmek üzere üçe ayırdılar. Batı Anadolu'da Yunanlılar,Güneyde İtalyanlar, Ermenistan'da da Amerikan mandası bulunacaktı. Lord Curzon İzmir'in Yunanistan'a verilmesine kesinlikle karşı idi. Yunanistan'da güvenliği ve huzuru sağlayamayan Yunanlılar'ın, İtilaf Devletleri adına İzmir'de huzur sağlayamayacaklarını söyledi. Savaş Bakanı Winston Churchill de kaygılarını belirtmişti. Osmanlı Devleti Konferansta temsil edilmediği için kararlar yalnızca galipler tarafından alınıyordu. Osmanlı yöneticileri Konferansa katılarak, İtilâf Devletleri'ni yumuşatabileceklerini, Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa girmesinin sorumluluğunun İ.T.'ye ait olduğunu hatırlatarak, cezadan kurtulacağını düşünerek boşuna hayale kapılıyorlardı.

Bütün bunlara rağmen Lloyd George kararlıydı ve kurulacak büyük Yunanistan sayesinde Bogazlar'ın ve İngiliz sömürge yollarının, yani Doğu Akdeniz'in güvenliği sağlanacaktı. İtalya oldu bittilerle Batı Anadolu'da çeşitli yerleri işgal etmişti. İzmir'i de işgal ederse, onu oradan çıkartmak mümkün değildi. Bu sebeple acele edilmesi çerekiyordu. Venizelos'a acele etmesi bildirildi. İşgal hazırlıklarını tamamlamış bulunan bir Yunan ordusu, 15 Mayıs 1919'da, İngiliz, Fransız ve Amerikan savaş gemilerinin koruyuculuğu altında İzmir'e çıktı ve şehri işgale başladı. İtilaf donanmasının koruyuculuğu altında Yunan ordusunun İzmir'e çıkması ile "Türklerin için için yanmakta olan öfkesi artık söndürülmez bir alev halinde tutuştu. Yabancı ulusların yaşadığı uzak illerin elden çıkarılması sineye çekilebilirdi, hatta başkentin işgaline bile katlanılabilirdi, çünkü işgalciler nihayet yenilmez Batı'nın muzaffer büyük devletleriydi ve askerleri er veya geç geldikleri yerlere döneceklerdi.

Fakat komşu ve eski uyruk bir ulusun Türk Anadolu'nun kalbine itilmesi katlanılmaz bir tehlike ve utanç idi." Paris Barış Konferansı'nda önemli konulardan birisinin de Osmanlı mirasının yani Orta Doğu'nun paylaşılması olduğunu söylemiştik. İtilaf Devletleri Birinci Dünya Savaşı içinde gizli anlaşmalarla Orta Doğu'yu paylaşmışlardı. Fakat 8 Ocak 1918 tarihinde Başkan Wilson'un yayınladığı 14 maddelik ilkeler bu antlaşmaların geçersiz olduğunu ve ulusların kendi kaderini tayin edeceğini ilan ediyordu. Konferansta Wilson'u karşılarına almak istemeyen İngiltere ve Fransa Orta Doğu'yu ve diğer sömürgeleri paylaşmak için "Manda" denen yeni bir sistem ortaya koydular.

Kendisini idareden aciz bulunduğunu iddia ettikleri ülkelerin gelişmiş ülkelerce, yani kendilerince yönetilmesi gerektiğini ileri sürerek Orta Doğu'yu paylaştılar. 21 Mayıs 1919'da İngiltere Konferans'a bir bildiri sunarak, Mezopotamya, Suriye ve Filistin'in İngiltere ve Fransa Mandasına (güdümüne) verilmesini, A.B.D.'nin de Türkiye mandasına katılmasını önerdi. Gerçekten de bir süre sonra Suriye ve Lübnan, Fransa'nın, Irak ve Filistin'de İngiltere'nin mandası altına verildiler. Savaş sırasında, kendi petrol kaynaklarının tükenmekte olduğunu gören A.B.D. ülke dışı petrol kaynaklarına yöneldi. 31 Mayıs 1919'da tüm konsoloslarına, bulundukları ülkelerin petrol ve bu petrol üzerindeki denetim durumlarını, gelişme umutlarını ve A.B.D.'nin bu üretimlere karışabilme olanaklarını sordu.

A.B.D. ile Fransa ve İngiltere arasında geçen yazışmalarla, petrol ve kapitülasyonlar konusunda, "Manda" altında bulunan ülkelerde A.B.D.'ye "açık kapı" bırakılması ve kapitülasyonların A.B.D.'nin izni olmadan kaldırılmaması esaslarında anlaştılar. A.B.D. bu tarihte henüz Orta Doğu'ya doğrudan karışabilecek durumda değildi. Çıkarlarını ancak Avrupa Devletleri üzerinde genel bir baskıyla sağlamaya çalışıyordu. Ayrıca Senato'nun Monreo Doktrini'ne uyarak Avrupa sorunlarından uzaklaşması, İngiltere ve Fransa'yı Orta Doğu'da İkinci Dünya Savaşı'na kadar rakipsiz bıraktı. Orta Doğu'yu istedikleri gibi paylaşabilirlerdi. Eğer Türkiye gerçeği olmasa idi.

- Okuma Sayısı: Bu yazı 49617 defa okunmuştur.