Lozan Konferansı’nda Azınlıklar Sorunu ve Ermeni Meselesi


Lozan Konferansı’nda Azınlıklar Sorunu ve Ermeni Meselesi: Mevcut incelemeden de anlaşıldığı gibi azınlık hakları konusu Türkiye’nin Lozan’da karşılaştığı en zor ve hayati konulardan bir olmuştu. Zira, konferansa katılan her dört büyük devlet, azınlık hakları çerçevesinde Türkiye’nin doğu veya güney bölgesinde bir Ermeni yurdu kurulması amacıyla hareket etmekteydi. Hatta Curzon konferansın toplanmasının en temel amaçlarından birinin de bu sorunun halledilmesi olduğunu konuşmasında açıklamaktan çekinmemişti. Bu çerçevede özellikle, İngiltere, Fransa ve ABD konferansta bir takım ruhu içersinde birlikte hareket etmeye karar vermişlerdi.

Konferans süresince, özellikle Ä°ngiliz ve Fransızlar ekonomik ve siyasi hak ve menfaat elde etmek peÅŸinde koÅŸarken Amerikalılar ise, daha çok mülteci sorunları, azınlık hakları gibi insani meselelerle ilgili olduklarını ifade etmiÅŸlerdi. Türkiye konferanstan önceki dönemde Amerikalılar ile dirsek temasına geçip diÄŸer devletlere karşı ikili iÅŸbirliÄŸi yapmayı düşündüyse de konferans sırasında Amerikalıların azınlık hakları üzerinde çok fazla durmaları, misyonerlerin ve Amerikan basınının yaptığı Türk aleyhtarı propagandalar Türkler ile Amerikalılar arasında oluÅŸmuÅŸ olan güveni sarsmaya yetmiÅ

Ÿti.

Genelde İngiltere, Amerika ve bunların müttefiki devletler arasında Türkiye’ye karşı izlenecek stratejide anlaşmaya varılmış ise de takip edilecek taktik konusunda farklılıklar mevcuttu. Tüm müttefiklerin ortak görüşü birlikte hareket edip Türkiye’ye azınlıklar, kapitülasyonlar, boğazlar ve diğer konular hakkında isteklerini kabul ettirmekti. Özellikle Lord Curzon, İngiltere’nin İstanbul ve Çanakkale çevresinde Türkiye’ye karşı manevra yapacak yeterli askeri gücü olmadığı halde ve yeni askeri birliklerin gönderilmesine İngiliz kamuoyunun şiddetle karşı çıkmasına rağmen, Türk heyetine karşı blöf yapmak suretiyle kaba güce dayanan bir diplomasi takip etmeyi planlamaktaydı. Buna karşılık Amiral Bristol ise, Türkler’e karşı yumuşak ve sabırlı bir yol takip edilmesinden yana idi ve kaba güce dayanan diplomasinin ancak Türkleri daha çok uzlaşmazlığa iteceğini, zira, ‘Türklerin haklarını almak için yeni bir savaşa hazır olduklarını buna karşılık İngiltere’nin böyle bir hazırlığı olmadığını’ belirtmekteydi.

Türk diplomasisini incelediğimizde, yukarda bahsi geçen devletlere karşı tek başına diplomatik mücadele veren Türk Temsilci Heyeti başlangıçta kararlı bir tutum takınarak İtilaf Devletleri temsilcilerinin hucüm ve baskılarını yavaşlatmak istemiştir. Ancak, Lord Curzon’un sert karşılık vermesi heyet başkanı olan İsmet Paşa’yı yumuşatmış ve bu uzlaşmacı tavır karşı devletlerin tekrar toparlanmalarına sebep olarak insiyatifin hasım tarafa geçmesine sebep olmuştur. Bunun üzerine Türk Heyetindeki ikinci isim olan Dr. Rıza Nur’un İtilaf Devletleri temsilcilerini çok sert biçimde suçlayarak toplantıyı protesto ederek terk etmesi bu temsilciler üzerinde şok etkisi yapmıştı. Rıza Nur’un bu hareketi azınlıklar konusundaki tartışmalarda bir dönüm noktası olmuştur. Zira, bu sayede Türk Heyeti’nin ciddiyet ve kararlılığını anlayan hasım tarafın temsilcileri bundan sonra tekrar konuyu gündeme getirmeye cesaret edememişler ve neticede bu mesele Türk diplomasisinin zaferiyle sonuçlanmıştır.

Mevcut mesele ile ilgili İsmet Paşa’nın Türk diplomasisine yaptığı temel katkı, Milletler Cemiyeti’ni, İngilizlerin bunca ısrar ve baskısına rağmen, azınlık hakları konusunda denetleyici olarak Türkiye’nin içişlerine karıştırmaması olmuştur. Ancak, İsmet Paşa aynı başarıyı Musul-Kerkük meselesi konusunda sağlayamamıştır. Bu durumdan iyi bir ders çıkaran Lord Curzon Musul meselesinin Milletler Cemiyetine havale edilmesini sağlayarak sorunun İngiltere lehine çözülmesini sağlamıştı. İngiliz belgelerinin hiçbir şüpheye mahal bırakmadan ortaya koyduğu, ‘Müttefiklerin şu anki durumda en çok zorlandıkları konu Ermeni Yurdu konusunu Türklere kabul ettirmektir. Zira, Müttefiklerin Türkiye’yi buna zorlayacak fiziki güçleri yoktur ve bu amacın ancak Milletler Cemiyeti vasıtasıyla gerçekleştirilme imkanı vardır’, gibi İngiltere’nin Türkiye’ye isteklerini empoze edeceği tek vasıta Milletler Cemiyeti idi. Zira, İngiltere, alternatif bir metot olan askeri çözüm imkanından yoksundu. Bölgedeki mevcut İngiliz askeri gücü muhtemel bir savaş yeterli değildi. İngiltere, her ne kadar zamanın büyük devletlerinden biri idiyse de yeni bir savaşı göze almaya ne İngiliz kamuoyu ve ne de sivil ve askeri otoriteleri istekli değillerdi.

Kaynak: Mustafa Sıtkı Bilgin, Lozan Konferansı’nda Ermeni Meselesi: İtilaf Devletlerinin Diplomatik Manevraları ve Türkiye’nin Karşı Siyaseti

- Birinci Dünya Savaşı Döneminde Türk-Ermeni İlişkileri
- Lozan Konferansı’nda Azınlıklar Sorunu ve Ermeni Meselesi
- Kurtuluş Savaşı’nda Ermeni Sorunu ve Gümrü Anlaşması

- Okuma Sayısı: Bu yazı 37710 defa okunmuştur.