Atatürk'ün Askeri Kişiliği


Atatürk'ün Askeri Kişiliği: ABD Genel kurmay Başkanı Amiral Grow, Atatürk’ün son askeri harekatından 67 yıl sonra “Savaşın tozu dumanı ardında, belirgin olmayan çok şey vardır. Ben, Mustafa Kemal hayranıyım. Muazzam kaynaklar ve üretim yeteneği ile desteklenen generallerin kazanması olağandır. Ancak, çok az kaynağa sahip olmasına karşılık Atatürk, hem Türkiye’nin kontrolünü padişahlardan söküp almış hem de Yunanlıları ülkesinden atmıştır. Yüzyılın en büyük askeri adayım Atatürk’tür” demiştir.Onun büyük bir asker oluşunu dünyada birçok lider dile getirmiş adayım Atatürk’tür” demiştir.Onun büyük bir asker oluşunu dünyada birçok lider dile getirmiş hatta büyük bir devlet adamı olduğunu da vurgulamışlardır.

Onun büyük asker olmasının nedenlerini incelediğimizde karşımıza engin bir özellik denizi çıkmaktadır. Adeta binlerce kitap boyutunda olan bir deniz. Bu denizi oluşturan nedenlere baktığımızda, dört etkenin onun askeri yönünü, diğer bir deyişle askeri kişiliğinin oluşmasına neden olmuştur. Asker kişiliğinin temelini aldığı eğitim oluşturmuştur. O, sadece askerlik mesleğine yönelik eğitim almıştır.Asker kişiliğinin duvarlarını ise, onun kişisel özelliklerinin askerli

e ve olaylara uygun olması teşkil etmiştir. Asker kişiliğinin çatısını ise yetiştiği kültür çevresinde askerlik ve politika ortamı şekillendirmiştir. Zira büyük bir imparatorluğun gün gün gerileyerek erimesi, ardı kesilmeyen mağlubiyetler onu çok etkilemişti. İçini ise, katıldığı savaşlar ve bunlardan elde ettiği tecrübeler dekore etmiştir. Aile ortamı, çevresi, harpler, yenilgiler, isyanlar, göçler, eşkıya hareketleri gibi olaylar Atatürk’ün kişiliğinin özellikle asker kişiliğinin oluşmasında en önemli nedenleri teşkil etmiştir.

Galiba, Atatürk’ün askeri bir kişilik olarak ortaya çıkması adeta kaçınılmaz olmuş. Sanırım, bu Türk Milleti için bir şanstı. Zira Atatürk’ün askeri kişiliği sayesinde, askeri alandaki düşünce, karar ve uygulamaları hep bir bütün oluşturmuştur. Bu bütün içersinde savaş alanlarında öylesine hayati dört emir vermiştir ki Kurtuluş Savaşının kazanılmasını, dolayısıyla Türk bağımsızlığının muhafazasını sağlamıştır. Bu dört emir ile şartlar ve ihtiyaçlara göre verdiği doğru kararları uygulamıştır.

—Gazi Mustafa Kemal 25 Nisan 1915 günü Conkbayırı’nda askerlerine “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” emrini vererek Çanakkale savunmasının ruhunu teşkil etmiştir. Askerinin mücadele ruhunu yücelterek şekillendirebilen bir asker büyük asker olmuyor mu? Askerlerine böyle bir emir verebilen başka bir komutan hatırlamıyorum.

— Gazi M. Kemal Kütahya-Eskişehir muharebelerinden sonra 18 Temmuz 1921’de İsmet Paşanın Karacahisar’daki ordugâhına giderek “Orduyu Eskişehir’in kuzey ve güneyinde toparladıktan sonra, düşman ordusuyla aramızda büyük bir açıklık bırakmak gerekir ki, orduyu derleyip toparlamak ve güçlendirmek mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya’nın doğusuna kadar çekilmek yerindedir” emrini vermiştir. Uygun hareketler yaparak ordunun gücünü toplamasını ve Yunan ordusunun durdurulup etkisiz hale gelmesini sağlayan Atatürk “Askerliğin gereğini kararsızlığa düşmeden uygulayalım, başka türden sakıncalara karşı koyabiliriz” diyerek bu emrinin gerekçesini açıklamıştır.

—“Hattı müdafaa değil sathı müdafaa vardır. O satıh vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz.” Kütahya-Eskişehir muhaberelerinde geri çekilme durumunda kalan ordumuzun daha gerilere çekilmesini önlemek ve mevzi savunmasını güçlendirmek, askerlerin mücadele azim ve iradesini kuvvetlendirmek, motive etmek için bu emri tam zamanında vermiştir. Vatanın her karışının savunulmasını emretmiş, ordu ile birlikte tüm millet bunu harfiyen uygulayarak Kurtuluş Savaşı’nda başarıya ulaşılmıştır.
—“Ordular, İlk hedefiniz Akdenizdir, İleri!”

26 Ağustos 1922’de başlayan Afyon-Dumlupınar taarruzu, 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesi ile kesin sonuca ulaşılması ile birlikte düşman yenilgiye uğratılmış ve süratle geriye çekilmeye başlamıştı. Düşmanın tekrar toplanmasını ve bir hatta tutunmasını önlemek, ateşkes oluncaya kadar Misak-ı Milli sınırlarının bir an önce tesisi için süratle harekatı tamamlamak gerekiyordu. Bu emir aslında kurtuluşumuzu perçinleyen, orduyu sadece tek çıkışı olan bir zafer tüneline sokmuştur.

Bu doğru karar ve emirleri ancak büyük askerlerin verdiğini tarih göstermiştir. Türk milleti olarak biz ne şanslıyız ki, Gazi Mustafa Kemal gibi büyük bir askere sahip olmuşuz. Onun askeri kişiliği sayesinde şanlı zaferlerimizi tarihimize kazandırmışız. Büyük Asker Gazi’nin kararları, emirleri ve emirlerini uygulatması Türk Ordusuna öyle başarı kazandırmıştır ki esaret altındaki diğer dünya ülkelerine örnek olmuş, “Üçüncü Dünyada Kurtuluş Savaşları” döneminin başlayarak Üçüncü Dünya Ülkelerinin doğuşuna öncü olmuştur.

Atatürk’ü hayranlık duyacak kadar büyük asker yapan pek çok özelliği bulunmaktadır. Gazi Mustafa Kemal üstün asker meziyetleriyle Sakarya meydan muharebesini çok üstün güce sahip düşmana karşı kazanmayı bilmiş ve bu zaferle Türk Ulusunun geleceğini güvenceye almıştır. Atatürk “Hiçbir zafer amaç değildir. Zafer, ancak daha büyük bir amacı elde etmek için belli başlı bir araçtır. Amaç, düşüncedir. Zafer, bir düşüncenin elde edilişine hizmet ettiği oranda değer ifade eder” demektedir. Onun düşüncesi bağımsız Türkiye Cumhuriyetidir.

Atatürk, bir komutanda olması gereken tüm ana niteliklere sahipti. Askerlik mesleği ile ilgili konularda bilgi ve deneyime sahipti. Bilgili ve muharebelerde kazandığı tecrübelerle insiyatif sahibi bir asker, bir komutan olmuştu. Cesurca karar alır, bunu soğukkanlılıkla uygulardı. Doğanın ona bahşettiği “Üstün bir seziş gücü” vardı. Bu özellik ona etkin bir öngörülülük ve başarılı olmayı sağlıyordu. Yaratıcı zekasıyla birçok sorunu, bunalımı veya imkansızlığı bertaraf edebiliyordu. Gazi’nin askeri kişiliğinin en belirgin yönlerinden biri de “Bir hesap adamı” idi. Ata “En büyük askerlik şudur; çeşitli varsayımları çok iyi hesap etmeli, en iyi görüneni gecikmeden uygulamalı. Askeri plan, isteğe göre değil, hesaba dayanarak yapılmalıdır” demektedir. Planlamada, ordunun gerçek gücünü göz önüne alırdı. Gerçekçi hesap yapardı. Onun doğru, isabetli ve hassas hesaplamaları, büyük imkansızlıklarla yapılan Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasına önemli katkı sağlamıştır. Atatürk, uzak görüşlülüğü sayesinde aynı zamanda dünyanın sayılı stratejistlerinden biriydi. Harp alanında strateji yaratmakla birlikte, siyasetle harbi de bağdaştırabilmiştir.

Gazi Mustafa Kemal, ulusu için öylesine itici bir güç olan askerdi ki Kurtuluş Savaşı’nda Türk Ordu’sunu yoktan var etti. Türk ulusunu, bağımsızlığı için tek yürek olacak şekilde motive ederek ulusun içinden kendisine inana ordusunu yaratmıştır. O, Napolyon’un ordu için mutlaka para olması gerektiği sözünü hatırlatanlara sert bir üslupla, “Ben paramıza göre ordu bulunduralım fikrini kabul etmem. Para vardır ordu yaparız, para bitti ordu dağılsın. Benim böyle bir sorunum yoktur. Para olsun veya olmasın ordu olacaktır” der. Zira o, Türk Ordusunu Türk birlik ve beraberliğinin bir sembolü olarak görür. Ulus orduda kutsal görev yapmak üzere bir araya gelirler ve ülke savunması için ortak bir paydada buluşurlar. Atatürk, Türk ordusun bir ferdi olarak bunu şu sözleriyle tarif etmektedir. “Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliliğinin çelikleşmiş bir hayalidir” demektedir.

Atatürk’ün askeri yönü ile ilgili yapılan araştırmalarda ortaya çıkan en önemli sonuçlardan birisi de şudur: “Atatürk, yenilgi tanımayan bir askerdir.” İmparatorluktan Kurtuluş Savaşı sonuna kadar 20’ye yakın cephede ve 14 yıl devamlı olarak askeri harekata katılmış, savaşlar yönetmiş diğer bir deyişle harp ve muharebeleri yaşamıştır. Ancak, bu zaman içersinde hiç yenilgi görmemiştir. Bu bir asker ve komutan için çok önemli bir özelliktir. Onun bu yenilmezliği Türk ulusunun ona olan güveni, inanmışlığı, itaati ve desteği sağlamıştır. Dünyada kaç asker vardır ki ulusu üzerinde böyle bir etki yapabilsin.

Atatürk, asker bir düşünce adamıydı aynı zamanda. Bu özelliği onu ayrıca önemli yapıyordu. Savaşmaktan öte, ordunun Türk ulusu için tüm görevlerinin neler olması gerektiğini belirleyebilecek kadar düşünebilen ve bunu hayata geçirebilen bir askeri kişiliğe sahipti. Türk ordusuna öylesine görevler biçmiştir ki, adeta Türkiye Cumhuriyeti var oluşu ve muhafazasının teminatıdır. Ona göre “Türk orduları muharebe meydanlarının ufuklarında yükselen zafer güneşi, Türk milletinin yüksek fazilet ve moralinin görünümüdür. Türk topraklarının ve Türkiye idrakini gerçekleştirmek için harcamakta olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkansız teminatıdır”. Atatürk Türk ordusunu iyi tanıyan bir komutan olduğundan onun neler yapabileceğini çok iyi bildiğinden Türk ordusuna böyle bir görev vermiştir. Ve bu görev halen devam etmektedir. Türk ulusunun varlığının olmazsa olmaz bir teminatıdır. Bu, yaşadığımız coğrafyada gerek içte gerekse etrafımızda ülkemize yönelik tehlikeler karşısında kendini teyit etmektedir.

Atatürk “Memleketin umumi hayatında orduyu siyasetten ayırmak prensibi, Cumhuriyetin daima göz önünde tuttuğu bir temel noktadır” diyerek ordunun siyasetten ayrı kalması gerektiğini vurgulamıştır. Zira ona göre “Bir ordunun cevheri ne olursa olsun, siyasete karışırsa, birlikte hareket ve savaşma yeteneğini temelinden kaybeder”. Atatürkçü düşünce sisteminde de, ordunun siyaset dışında kalması ve siyasete karışmaması, karıştırılmaması gerektiğinin altı çizilmektedir. Bana göre bu görev, Atatürk’ün demokrasiye olan inancı ve demokratik bir ülkeye sahip olunması gerektiğini vurgulaması olarak değerlendirilmelidir.

Atatürk, milletine inanan, onunla neler başarabileceğini iyi gören ve onu çok iyi tanıyan bir askerdi. Milli mücadeleye başlarken ulusunu çok iyi analiz etmiş ve hedeflerini ona göre belirlemiştir. Aşağıda yer alan anekdot sanırım Atatürk’ün Türk ulusuna olan güvenini ispatlıyor.
“Bu Milletle Neler Yapılmaz”

23 Haziranda Tokat - Sivas yolu ile Erzurum'a hareket ettigi zaman Kazım Karabekir ve yanındakiler, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını karşılamak üzere Ilıca'ya kadar gelmişlerdi. Sıcak yaz güneşi batmak üzereydi. Ufuk üzerinde yeni insan ve kağnı siluetleri, aşağı doğru inen kervan yavaş yavaş söğütlüğe kadar geldi. Başlarındaki adam oturanların önemli kimseler olduğunu sezerek, elini göğsüne götürüp selam verdi.
Mustafa Kemal, hatırını sordu:
— Ağa böyle nereden geliyorsun?
— Rus gelirken muhacir olmuştum. Çukurova'da idim. Şimdi köyüme dönüyorum. Zaman kötü güvenlik yok.
Böyle iken kışa doğru buralara neden geldiğini sorar.
— Yoksa oralarda geçinemedin mi?
— Hayır paşa... Çukurova cennet gibi bir yer... Bize tarla da verdiler, rahattık. Yalnız son günlerde bizim Erzurum'u Ermenilere vereceklermiş sözü çıktı. Geldim ki göreyim, kimin malını kime verecekler.
Mustafa Kemal yanındakilere:
— Bu milletle neler yapılmaz, demiştir.

Atatürk’ün askeri kişiliğinin dikte ettiği görüşlerden biri de Türk ordusunun Türk ulusu ile bir bütün olduğudur. Türk milleti her zaman askerine güvenir der. Aslında Türk ulusunun Türk askerine güvenmesi Atatürk gibi üstün meziyetli bir askerden kaynaklanmaktadır. Onun yönettiği ordunun Kurtuluş Savaşını kazanmasıyla ulusun ordusuna hiç bitmeyecek bir güveni başlamıştır. Ancak, bunda Atatürk’ün payı büyüktür. 1931 yılında şu sözleri ile hem ulusa hem de askerlere “Ulus-Ordu birliği “ için ortak bir görev vermiştir.

“Türk milleti tehlikelere karşı elinde kılıç yürümeye hazır bulunan kahraman çocuklarına derin güven beslemiştir. Ve bu güveni daima besleyecektir. Bundan sonra da Türk ulusunun yüce idealinin gerçekleşmesi için kahraman asker evlatları hep önde gidecektir.”
Gazi Mustafa Kemal’in askeri kişiliğinin bir önemli yönü de “Devlet Adamlığı” olsa gerek. Zira ülkeyi düşmandan kurtarmanın sonrasına onu yönetmek, geliştirmek ve ilelebet varlığını bağımsız olarak sürdürecek duruma getirmek daha önemli gözükmektedir. Aslında Atatürk’ün askeri kişiliğinden devlet adamlığı, devlet kuruculuğu ve de devrimciliği çıkmıştır. Böylesine zengin bir askeri kişilik sanırım eşi benzeri olmayan bir şey. Bu özellik onu unutulmaz ve ölümsüz yapmaktadır.

Büyük asker Gazi Mustafa Kemal’in askeri kişiliği hakkında pek çok şey daha söylenebilir. Ancak, bilinmelidir ki “Türk milletinin ebedi Başkomutanı ve lideri Atatürk’tür”. Böylesine önemli bir askeri ve lideri tarihinde barındıran uluslar onu yaşatmak, unutturmamak ve daha yakından tanımak için neler neler yapmaktadırlar. Böyle kişileri, milli değer olarak görüp, genç nesillerine öylesine öğretmektedirler ki değil unutmak, onu özümseyerek daha iyi anlamaya çalışmaktadırlar. Biz ise, bizi yoktan var eden Atamızı, verdiğimiz değeri zaman bağlı olarak azalan bir eğilimle umursamaz hale geliyoruz, getiriliyoruz. Bu milli değerimiz var olmamızın en önemli nedenidir.

Eğitim-öğretim sistemimizde çocuklarımıza Atamızın gerektiği gibi anlatılmadığı pek çoğumuz tarafından malumdur. Çocuklarımıza Büyük Asker Gazi Mustafa Kemal’i en uygun yöntemlerle anlatarak, onlara ulu önderimizi daha iyi tanıyabilme ve onun düşünce yapısını kavrayabilme fırsatı verilmelidir. Atatürk, en büyük milli değerlerimizden biridir. Bu milli değerin çocuklarımız tarafından sahip çıkılması için etkin bir şekilde onlara anlatılması gerekiyor. Zira zaman içersinde bu değerimizde oluşacak kayıplar, milli benliğimizin zayıflaması olarak yansıyacaktır. Son zamanlarda toplumumuzda meydana gelen gelişmelerde emarelerini görür gibiyiz. Sizce de öyle değil mi?

- Okuma Sayısı: Bu yazı 83419 defa okunmuştur.