Atatürk ve Din Olgusu


Atatürk ve Din Olgusu: Bu yazımda Ulu Önder Atatürk’ün”Din” konusunda düşünce ve davranışları ile ilgili derlediğim bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.Öncelikle Atatürk “din” konusunda belli başlı neler söylemiş onları gözden geçirelim:Atatürk islamiyete inanan,Kur’an ve Hz. Muhammed’e saygı duyan bir devlet adamıdır. Atatürk, islamiyete ve Allah’a bütün benliği ile inanmaktadır.”Dinime ,bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam Ona da öyle inanıyorum.Bilince ters,ilerlemeye engel,hiçbir şey kapsamıyor.”(1) demek suretiyle dinle yakından ilgilendiğini ortaya koymuştur.İslam Dininin özü,Allah’ın varlığına,birliğine,O’ndan başka İlah olmadığına ,Hz.Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna inanmaktır.Atatürk bunu her zaman en iyi bir şekilde ortaya koymuştur. O büyük insan,islamiyetin akla,mantığa dayalı bir din olduğunu ve bundan dolayı da son din olduğunu söylerken;adeta islamiyetin akılcılığına olan inancını dile getiriyordu.Bu inanç; “Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, sevgisi üzerinizde olsun.Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri,Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir…İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir.En mükemmel

dindir.Çünkü dinimiz akla, mantığa,gerçeğe uyuyor ve uygun düşüyor.Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı,bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi.Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Tanrı’dır.”(2)

Atatürk, İslam dininin kurucusu Hz.Muhammed hakkında da her zaman övgü ile bahsetmiştir.”O (Hz. Muhammed),Allah’ın birinci ve en büyük kuludur.O’nun izinde bugün milyonlarca Müslüman yürüyor.Benim,Senin adın silinir.Fakat sonuna kadar O ölümsüzdür.”(3)

Bugüne kadar İslam dininin gerilik kaynağı ve geri kalmamızın sebebi olduğu ,Atatürk’ün dinsiz olduğu, dine karşı hoşgörülü olmanın Atatürkcülükten taviz vermek anlamına geldiği fikri yayılmıştır.Hatta daha da ileri gidilerek,Türk Devletinin düşmanları laikliği dinsizlik olarak ele almış ve yozlaştırmışlardır.Bütün bu saptırılmış,kasıtlı, politik hedefli fikirlere Atatürk gerekli cevabı; “Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayı son din olmuştur.”(4) diyerek bizzat kendisi vermiştir.

Atatürk, insanın aklını devamlı kullanmasını,onun ışığından ayrılmamasını ve Allah’ın verdiği nimetlerden en iyi şekilde faydalanılması gerektiğini söylemiştir.Atatürk’e göre bizim dinimiz ,miskinlik, tembellik,aşağılık ve hor görülmeyi tavsiye etmez.Aksine daha çok çalışarak şeref ve haysiyetimizi muhafaza etmemizi emreder.

Atatürk bir konuşmasında; “Türk Milleti daha dindar olmalıdır.Yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum.Dinime bizzat hakikate nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum.” demiştir. Bununla teokratik ve tarikatçı dine karşı ,hurafe ve batıl itikatlara karşı aklı öne çıkaran dini inancı kastediyordu.Şu sözler de yine O’nun bu konuda veciz ifadelerinden biri olarak bilinir: “İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,dervişler,müritler,meczuplar memleketi olamaz.En doğru ,en hakiki tarikat Medeniyet Tarikatıdır.”

“Din lüzumlu bir müessesedir.Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur.Din vardır ve lazımdır.” Diyen Gazi Mustafa Kemal,İzmir İktisat Kongresine giderken uğradığı Balıkesir’de,07 Şubat1923,Çarşamba günü,şehir merkezindeki “Zağnos Paşa Camii” ne gider.Mimber’e çıkarak ibadet için toplanmış Balıkesir Halkı’na “ Din ve camilerimizin işlevleri” hakkında kısa ve fakat veciz bir söylevde bulunur.Söylevin tamamı ,halen, günümüz Türkçesiyle Camii ön duvarında,pirinç levha üzerine yazılıdır:

“ Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın selameti üzerinizde olsun.Peygamberimiz Efendimiz Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini gerçekleri tebliğe memur ve elçi olmuştur.İnsanlara feyz ruhu veren dinimiz son dindir.Akla,mantığa ve hakikate tamamen uygundur.” Dedikten sonra; camilerde ibadetin yanı sıra Milli Meselelerin,Vatan Savunması ve Ülkenin Kalkınması konularının görüşülmesinin,konuşulmasının uygun ve gerekli olduğunu ifade etmiş, hutbelerde bu konulara sık sık yer verilmesini; camilerde bulunanların da fikri katkıda bulunmasını istemiştir.

Atatürk, “Din bir vicdan meselesidir.Herkes vicdanının sesine uymakta serbestdir.Biz dine saygı gösteririz.Düşünce ve tefekküre (düşünce derinleştirme) muhalif değiliz.Biz sadece din işlerini, Millet ve Devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor,kasde ve fiile dayanan gerici hareketlerden sakınıyoruz.Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz!” (5)demişlerdir.

Atatürk’ün akşam yemeklerinden birinde,misafirlerden Necip Ali ; (1892 Denizli doğumlu, hukukcudur.Sivas Kongresine Denizli Delegesi olarak katılmıştır.İstiklak Mahkemelerinde savcılık yapmıştır.) Atatürk’e hitaben “Münir Hayri namaz kılıyor “ der.( Münir Hayri, Necip Ali’nin yakın arkadaşlarından biridir.1904 doğumludur.Paris-Sorbon Üniversitesinde okumuş; çeşitli okullarda müdürlük yapmıştır.Heykel yapmaya da meraklıdır.Atatürk’ün emri ile yurt dışında Film yapımcılığı konusunda incelemeler yapmıştır.

Atatürk : -Sahi mi Münir? Neden namaz kılıyorsun?
Cevap : -Hiç ! Namaz kılınca içimde huzur hissediyorum.
Atatürk : -Bir gemide batmak üzere olsanız ne diye haykırırsınız?Herhalde “Yetiş Gazi” demezsiniz!
“Allah” dersiniz; dedikten sonra Münir Hayri’ye dönerek:
“Dünyadaki işlerine zarar getirmemek şartıyla;namazını kıl,heykel de yap,resim de” der.(6)
Atatürk’ün yakınında bulunanlardan Şemsettin Günaltay şunları anlatır:
Atatürk’ün gözleri masanın üzerine serili haritaya dikildi.Beni kolumdan tutarak masanın başına götürdü.”Bedir Savaşı”’nı kendi elleriyle harita üzerine çizmişti.
“O’nun Hak Peygamber olduğundan şüphe edenler şu haritaya baksınlar ve Bedir Destanı nı okusunlar” dedi. Ata’nın son sözü şu olmuştu:
“Hz. Muhammed’in bir avuç imanlı müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin “Kureyş Ordusu”’na karşı Bedir Muharebesi’nde kazandığı zafer,fani insanlarınkarı değildir.O’nun Peygamberliğinin en kuvvetli delilidir”(7) demiştir.

26 Temmuz1930’da Edirne Bölgesinde “kasırga” olmuş,birçok hasar meydana gelmiştir.Atatürk aynı yıl Aralık ayında Edirne’yi ziyaret eder.İncelemelerde bulunur.Selimiye Camii’ne de uğrar.Pekçok camii gibi Selimiye’nin de minareleri hasar görmüştür.Atatürk’ün Camii içindeki ilk sözü: “Efendiler hiçbir dine mensup olmayan kalp istirahatten mahrumdur” olur.

Ayrılırken,İl Bayındırlık ve Vakıf Müdürlerine; “Camide ne kadar hasar varsa üç gün içinde bana çıkarın” der.25 Aralık1930’da ödenekler Edirne’ye gönderilir.Hasarlı Camiiler gecikmeden onarılır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘ün Konya’yı dokuz kez ziyareti ve burada yaptığı konuşmalar,O’nun din hakkındaki görüşlerini ortaya koyması açısından önem arzetmektedir.

20-23 Mart1923 tarihindeki ziyaretinde yaptığı konuşma,da en çarpıcı ifadeler şunlardır:
“İslam Kavimleri içinde Türkler milli gelenek ve görenekleri itibariyle bir taraftan İran,diğer taraftan Arap ve Bizans milletleri ile temas halindeydiler.Türklerin temas halindeki Milletlerin o zamanki medeniyetleri çökmeye başlamıştı.Türkler bu Milletlerin kötü adetlerinden,fena yönlerinden etkilenmekten nefislerini men edememişlerdir.İşte gerileyişimizin belli başlı sebeplerinden birisi de budur.”

…….Efendiler,gerçek din bilginleri ile dine zararlı ulemanın birbirine karıştırılması Emeviler zamanında başlamıştır.Bilindiği gibi “SıffınVak’ası”’nda , Hz. Ali’nin Ordusuna karşı ,mızrak uçlarına Kur’an-ı Kerim sayfaları takarak saldırdılar.İşte o zaman dine fesatlık karıştırıldı.Halifelik hile ile el değiştirdi.Ondan sonra müstebit hükümdarlar dini alet edindiler.Bu duruma şahsi menfaatina düşkün,haris ve imansız hocalar da destek oldu,fetvalar verdiler.Artık bu Milletin ne böyle hükümdarlar ne de böyle hocalar görmeye tahammülü yoktur.Böyle hocalar çıkarsa Benim ve Benimle hemfikir olan Siz arkadaşlarımın yapacağı şey mutlaka o adamı tepelemektir.”demişlerdir.

Atatürk,18 Şubat1931’de Konya’ya 9ncu ve son gelişinde onbir gün kalmış,bir tam gününü de müze haline getirilen “Mevlana Dergahı ve Türbesi”’nde geçirmiştir.Mustafa kemal Paşa Konya ya her gelişinde Mevlana’yı ziyaret etmeyi ihmal etmemiştir.

Atatürk Mevlana’yı Müslümanlığı Türk Ruhuna intibak ettiren büyük bir reformatör olarak görmüştür. Mevlana’nın “Kim olursan ol ,gel” demesini,dini ilahileri müzikle birleştirmesini takdirle karşılamıştır.
Cumhuriyet’in ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi,Atatürk’ün kendisine duyduğu saygı ve hürmeti şöyle anlatır:

“Ata’nın huzuruna gittiğimde beni ayakta karşılardı.Utanır, ezilir, büzülür; “Paşam beni mahcup ediyorsunuz” dediğim zaman “Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır” buyururlardı.”Atatürk şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi”(8) demektedir.

Hafız Zeki Çağlarman anlatıyor:
“Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’la uzun yıllar komşuluk yaptık.Her yıl Ramazan Ayı yaklaşınca Atatürk ,kız kardeşine,”Makbule Ramazan geliyor,Annemize hatim okutmayı ihmal etme”der;hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içinde para bırakırdı”(9)demektedir.

Atatürk’ün kendisine ,1923 yılında, armağan olarak küçük boyda bir Kur’an gönderilmesi üzerine teşekkürü şu sözlerle olmuştur:”Bence kıymetini takdire imkan olmayan bu hediyeyi en derin ve hürmetkar din duygularımla muhafaza edeceğim.”

Sakarya Muharebesi’nin en şiddetli günlerinden birinde,gece,Gazi Mustafa Kemal Paşa çadırında harita üzerinde çalışıyordur.Bir ara Yaver Muzaffer Kılıç’tan çok acele Fevzi Çakmak Paşa’yı çağırmasını ister.Muzaffer Kılıç atına atlayıp,acele Fevzi Paşa’nın çadırına varır.İçeri girdiğinde Fevzi Paşa kendinden geçmişcesine yüksek sesle Kur’an okuyordur.Arkası kapıya dönüktür. Yaver Muzaffer Kılıç seslenmez ,geri döner.Gazi Mustafa Kemal Paşa,nerde Fevzi Paşa? Deyince durumu anlatır.”Emrederseniz tekrar gidip çağırayım “der. Gazi Mustafa Kemal;
“Bırak Paşa Kur’anını okusun ,Paşamızı rahatsız etmeyelim” demişlerdir.

Atatürk’ün Ortaöğretim Öğrencileri için hazırlattığı ”Medeni Bilgiler” kitabına girmek üzere, kendi el yazması ile “din” konusunda şu düşünceleri ifade etmiştir:
“İslam Dinini kabul edenler,kendilerini unutmaya,hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasr etmeye mecburdular.Bununla beraber ,Allah’a kendi Milli Dilinde değil,Allah’ın Arap Kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve yakarmada bulunacaktı.Bu vaziyet karşısında Türk Milleti birçok asırlar ,ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin,adeta,bir kelimesinin manasını bilmediği halde,Kur’an’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler.”(10)
Bu tespitten sonra Atatürk 1930 yılında ,ilk defa olarak,Kur’an’ın Arapça’dan Türkçe’ye tercüme edilmesini emretmiştir.

Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesinin tamamlanmasını müteakip,1932 yılının Ramazan Ayında,ilk defa, Ezan’ın Türkçe okunması yanında ,Kur’an –ı Kerim surelerinin ve duaların Arapça okunmasından sonra Türkçe anlamlarının da okunmasını başlatmıştır.Bu durum Halktan büyük rağbet
görmüş,camiiler dolup taşmıştır.

1932 yılı Ramazan’ın 26Ncı günü Kadir Gecesi’nde,İslam Aleminde ilk defa camide okunan “mevlit”,radyodan naklen yayınlanmıştır.Atatürk,Ayasofya Camiinde okunan mevlidi,radyoları başında dinlemiş,ertesi gün mevlit okuyan Hafızları Dolmabahçe Sarayı’nda iftar yemeğine davet etmiş,Onlara teşekkürlerini iletmiştir.(11)

Mustafa Kemal paşa Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, genç ve gelecek nesillerin “din eğitimi” konusunda şu veciz ve önemli ifadeleri dile getirmiştir:
“………Elhamdülillah hepimiz müslümanız.Hepimiz dindarız..Artık bizim din gereklerini öğrenmek için şundan bundan ders ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur.Analarımızın,Babalarımızın bucaklarında verdikleri dersler bile,bize dinimizin esaslarını anlatmaya kafidir”(12) demişlerdir.

Ulu Önderin bu yaklaşımı ışığında şu düşünceleri ifade etmekten kendimi alamıyorum:

-Her yaz tatilinde bir milyonu aşan ilköğretim çağındaki çocuklarımıza,Arapça diliyle Kur’an Kursu vermenin anlamı yoktur.Bu kurs verilecekse Kur’an ‘ın Türkçe Meali okutularak verilmelidir.

-İmam ve hatip yetiştirme ihtiyacı dışında,İmam Hatip Liselerine neden ihtiyaç duyulmaktadır?Bunlar en kısa zamanda normal liselere dönüştürülmelidir.

-Üç Büyük Şehrimizde, Önde gelen Devlet Üniversitelerindeki üç –dört adet “İlahiyat Fakültesi” dışındaki diğer ilahiyat fakülteleri kapatılmalıdır.
-İmam yada Hatip olamayacak kız öğrencilerin İmam-Hatip Okullarına gitmelerinin akıl ve mantıkla izah edilebilir bir tarafı yoktur.

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tarakçı

KAYNAKLAR:

(1) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri C.3,T.İnk.Tar.Enst.Yayını,Ank.,1954,s.70
(2) Atatürk’ün Söylev ve demeçleri C.1, T.İnk.Tar.Enst.Yayını,Ank.,1954,s93-94
(3) Atatürkçülük,Gnkur. Bşk.lığı Yayını,1983,s.455
(4) Atatürk’ten Düşünceler,Derleyen: Enver Ziya Karal,İstanbul,1981,s.87
(5) Atatürkçülük,Gnkur.Bşk.lığı Yayını,1983,s.45
(6) www.tekadam.8k.com/ Atatürk’ün Din ve Laiklik Anlayışı
(7) Ahmet Gürbaş,Atatürk ve din Eğitimi,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını,s.28
(8) Ahmet Gürbaş,Atatürk ve Din Eğitimi,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını,s.12
(9) Ercüment Demirer,Din Toplum ve Kemal Atatürk,s.
(10) Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal’in El yazmaları,TTK Yayını,3.Baskı,1978
(11) Yurdakul Yurdakul Prof.Dr.,Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış anılar,Truva Yay.İst.,2005
(12) Utkan Kocatürk Prof.Dr.,Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri,1999,s.237

07 Ocak 2008

- Okuma Sayısı: Bu yazı 19046 defa okunmuştur.