Atatürk ve Güzel Sanatlara Verdiği Önem


Atatürk ve Güzel Sanatlara Verdiği Önem: Atatürk, milletlerin oluşmasında, yücelmesinde, güzel sanatların büyük etkisi oluduğu inancında idi. Cumhuriyetin onuncu yıldönümünde yaptığı ve bir program niteliği taşıyan özlü konuşmasında, “Milli kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çırakaracağız.” dedikten sonra, güzel sanatlara özel bir yer vermiştir: "Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.”... “Milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, milli birlik duygusunu devamlı olarak ve her türlü vasıta tedbirlerle besleyerek geliştirmek milli ülkümüzdür.”

Cumhuriyet yönetimi, baştanbaşa yıkık, perişan bir ülke devralmıştı. Birbirini izleyen savaşlar, halkı derin bir yoksulluk içinde bırakmıştı. Başkent Ankara, tozlu yolları, kerpiç evleriyle, güzel sanatlardan uzak durgun bir Orta Anadolu kasabasıydı. Bir zamanlar Mimar Sinan gibi nice büyük mimarlar yetiştirmiş olan milletimiz, önemli binaların yapımı için mimar, hatta yeterli inşat ustası bulmakta zorluk çeker hâle gelmişti. Güzel sanatların bazı dalları ise yasaklarla çevrili

ydi. İstanbul’da, çok dar bir çevrede yürütülen güzel sanatlarla ilgili dağınık ve cılız çalışmalar, ülkenin geri kalan kısmını hiç etkilememişti. Birçoğunda orta dereceli bir tek okul bile bulunmayan Anadolu ve Trakya’daki şehirlerimiz için, müze, tiyatro, sanat sergileri, düşünülmesi güç şeylerdi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin Türk kahramanlığı ve Türk kültürü olduğuna inanan Atatürk’ün gözünde askeri ve siyasi kurtuluşu, ekonomik kurtuluşun ve kültür alanında gelişmelerin izlenmesi gerekiyordu. Kültür alanında, hem millileşerek kendi tarihini köklerimizden beslenmek; hem de çağdaşlaşarak dünyaya açılmak ve seslenebilmek şarttı. Güzel sanatlar alanında yapılacak atılımlar, kültür kalkınmasının ayrılmaz parçasıydı.

Atatürk’e göre, “güzel sanatlarda başarı, bütün inkılâpların başarılı olduğunun kesin delili” olacaktı. Güzel sanatlarda başarılı olmayan milletlerin “medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla tanınmaları” imkânsızdı. Atatürk’ün kültür sorununa ve güzel sanatlara verdiği önem daha cumhuriyetin bile ilân edilmediği günlerde, 1 Mart 1923’te Meclis’te yaptığı bir konuşmada, “Vatanın önemli merkezlerinde modern kitaplıklar, konservatuvarlar, müzeler, güzel sanat sergileri kurmak” ve bütün ülkeyi “basım evleriyle donatmak” zorunluluğunu belirtemisinden bellidir.

1923'ün ağır şartları içinde bile güzel sanatları düşünebilen bir büyük insan, daha ileri yıllarda, bir sanatçı grubuyla konuşurken çevresindekilere şu sözleri söyleyecekti.

“Efendiler!... Hepiniz milletvekili olabilirsiniz: bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatçı olamazsınız.” Elini öpmek isteyen bir sanatçıya söyledikleri de anlamlıdır. “Sanatçı el öpmez. Sanatçının eli öpülür.”

Atatürk’ün, aslında, doğrudan doğruya güzel sanatlarla ilgili olarak değil, Adana’da küçük sanat erbabıyla konuşurken söylediği şu sözler, onun, fikirlere, duygulara, elle alın teriyle bir eser vücuda getirenlerin hepsine duyduğu saygının ifadesidir. “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

Kaynak: Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Yüksek Öğretim Kurulu Yayınları, Ankara, 1986.

- Okuma Sayısı: Bu yazı 9827 defa okunmuştur.