Atatürk İlkelerinde Kadın: Atatürk, devrimlerinin başlangıç noktası olarak kadının uygarlaştırılmasını almış ve bu başlangıçtan gelmeyen çabaların olumlu sonuçlara varamayacağını kabul etmiştir. Bu nedenle Kastamonu’da yaptığı bir konuşmada aynen şöyle demiştir:
«Türk milleti çok büyük olaylarla ispatladı ki; yenilikten yanadır ve devrimcidir. Son yıllardan önce de yenilik yolları üzerinde yürümüş, sosyal devrim çabalarında bulunmuştur. Fakat bu çabalarının meyveleri görülmemiştir. Bence bunun sebebi; işe esasından, temelinden başlanmamış olmasıdır. Bu konuda açık söyleyeyim ki; bir sosyal topluluk yani bir millet, erkek ve kadın denilen iki tür insandan meydana gelmiştir. Mümkün müdür ki; bir toplumun bir parçasını ilerletelim, ötekisinin geri kalmasını hoş görelim de toplumun tümü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki; bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kalsın da, öteki bölümü göklere yükselebilsin? Şüphe yok ki; ilerleme adımları ikisince beraber ve arkadaşça atılmak, ilerleme ve yenileşme alanında birlikte aşamalar yapmak gereklidir.»
«Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir bez ya da bir peştama
l ya da bunlar gibi şeyler atarak yüzünü gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir ya da oturarak yumulur. Bu davranışın anlamı nedir? Uygar bir millet anası, millet kızı bu garip şekle, bu vahşi duruma girer mi? Bu hal, milleti çok gülünç gösteren bir görünüştür. Derhal düzeltilmesi gerekir.»
«Kesin bir gerçek olarak söylüyorum ki; bu gidiş zorunludur ve bu zorunluluk bizi yüksek ve önemli bir sonuca ulaştırıyor.»
«Uygarlığın coşkun seli karşısında dayanmak boşunadır. Dünyadan habersizler ve gidişe uymayanlar hakkında çok amansızdır. Dağları delen, göklerde kanat çırpan, göze görünmeyen tozlardan yıldızlara kadar her şeyi gören, aydınlatan, inceleyen uygarlığın gücü ve yüksekliği karşısında, Orta Çağ zihniyetiyle, ilkel uydurma söylentilerle ilerlemeye çalışan uluslar yok olmaya ya da hiç olmazsa alçalıp tutsaklaşmaya mahkûmdurlar. Oysaki Türkiye Cumhuriyeti halkı, yenilikten ve ilerlemeden yana bir toplum olarak dünyanın sonuna kadar ya-şamaya karar vermiş, tutsaklık zincirlerini ise tarihte eşi görülmemiş kahramanlıkları ile parça parça etmiştir.» (M. Goloğlu, Devrimler ye Tepkiler: 142).
Atatürk; yukarıda da belirtildiği üzere, kadın erkek eşitliğini devrim çabalarının başlangıç noktası olarak kabullendiği gibi bunu Cumhuriyet idaresinin de temel gereği saymıştır. Fakat Cumhuriyet idaresinin temel niteliğinin de ahlâk ve fazilet olduğunu belirtmiş ve İzmir Kız öğretmen Okulu’nda yaptığı konuşmada :
«Cumhuriyet, ahlâk erdemliğine sahip bir idaredir. Cumhuriyet erdemliktir. Saltanat korkuya dayanır ve korku aşağılık insanlar yetiştirir. Cumhuriyet ise, erdemli insanlar yetiştirir. Türk kadını dünyanın en aydın, en erdemli, ahlâk ve erdemde en ağır kadını olmalıdır. Çünkü kadın erdemli olursa ancak görevini yapabilir.» demiştir. (M.Goloğlu, Devrimler ve Tepkiler: 146).
Ve Atatürk, bu nedenle, 1932 de Londra’da yapılan güzellik yarışmasında Türk kızı Keriman Halis’in dünya güzeli seçildiğini duyunca, özetle, ilke niteliğinde olan şu açıklamasını yapmıştır:
«Türk soyunun dünyadaki en güzel soy olduğunu tarihten bildiğim için Türk kızlarından birinin dünya güzeli seçilmiş olmasını çok tabii buldum. Fakat bu münasebetle Türk gençlerine şunu da hatırlatmayı gerekli gördüm: Övündüğümüz tabii güzellikleri fen yoluyla koruma ve sürdürmesini biliniz ve bu yolda uyanık bir ilerlemenin sürekli olarak geliştirilmesini ihmal etmeyiniz. Bununla beraber; asıl uğraşmaya ve kesinlikle gerçekleştirmeye mecbur olduğumuz şey, analarımızın ve atalarınızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek erdemde dünya birinciliğini kazanmaktır.»
(M.Goloğlu, Devrimler ve Tepkiler: 142, 144, 146; N.A. Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk: 2/155).
Kaynak: Atatürk İlkeleri ve Bursa Nutku, Mahmut GOLOĞLU, Goloğlu Yayınları, Kalite Matbaası, Sayfa: 24, Ankara, 1973.
- Okuma Sayısı: Bu yazı 6150 defa okunmuştur.