Atatürk İlkelerinin Temel Dayanağı


Atatürk İlkelerinin Temel Dayanağı: Atatürk İlkelerinin temel niteliği SEVGİ olduğu gibi, Atatürk İlkelerinin temel dayanağı da (BİLİM),dir. Bu nedenle Atatürk; ulusunu çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma çabalarında hep okumayı, çalışmayı, öğrenmeyi, aklı kullanmayı ve özetle bilim sahibi olmayı öğütlemiş, öğütlerinin dayanağı yapmıştır. Çünkü Atatürk okuyarak ve deneyerek anlamıştır ki; çağdaş uygarlık düzeyine çıkamamış ülkelerin geri kalmışlığının tek ve önemli sebebi kültürsüzlük, bilimsizliktir. Atatürkün her fırsatta ve konuşmalarının çoğunda öğretmenliği yüceltmesinin, öğretime ve öğrenime büyük önem vermesinin ve meselâ Kastamonu’da yaptığı bir konuşmada; «Memleketimizin geleceği, milletimizin bilgisizlikten kurtarılması öğretmenlerin feragatla çalışmalarına bağlıdır, ümitlerimiz onlardadır.» demesinin nedeni kesinlikle budur.

Gerçekten de; geri kalmış ülkelerde yapılan inceleme ve araştırmalar açıkça göstermiştir ki, toplumdaki geri kalmışlık ve mutsuzluk hangi yoldan gelmiş olursa olsun, bunun en önemli sebebi bilgisizliktir. Ve bu bilgisizlik yüzündendir ki; insanın en büyük zenginlik kaynağı olan akıl da işe yarar şekilde

kullanılamamaktadır. Ancak, bilgisizlik kadar, kötü eğitimin de topluma zararı vardır. Bu nedenle Atatürk, Üniversite Özerkliğinin kötüye kullanıldığının iddia edildiği 1925, yılında; «Türk ahlâkı çok kuvvetlidir, fakat eğitimciler yanlış yollardadırlar, öğrencileri de kendi yollarına götürmektedirler. Onları iyi eğitmek, yetiştirmek gerekir.»demiştir. (Meclis Tutanağı: 3.2.1925).

Bu nedenlerle Atatürk; devrimlerini emanet ettiği Türk Gençliğinden, her şeyden önce ve her şeyden önemli olarak bilgili olmalarını istemiştir. Atatürk’ün, ilk kez New York’tan İstanbul’a gelmiş olan Amerikalı tayyarecilere verdiği demeçteki şu sözleri bunun kesin belgesidir: «Bugünün Gençliği, bugüne kadar insanların hayâlini bile kuramadıkları gökyollarından, insanlar ve uluslar arasında yüksek dostlukların ve büyük sevgilerin kurucusu oluyor. Bu yüce hedeflerin yüce belirtilerini veren Amerika’nın, sizin gibi cesur ve idealist gençlerini karşımda görmekle ve onlarla görüşmekle sevinç ve mutluluk duymaktayım. Bu yolculuğunuz Türk tayyarecilerine de hazırlanma çabalarında büyük bir teşvik olacaktır.» «Kuşkusuz ki bu sözlerim, bugünkü Türk Gençliği’nin kulaklarında yüksek ve etkili yankılar yapacaktır. Yüksek yetenekli güzel huylarına önemle baktığım Türk Çocuklarından da daha az şeyler istemem.» (T. i. T. Enstitüsü, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri: 3/89,90).

Bu sözlerden de açıkça anlaşılmaktadır ki Atatürk; geri kalmışlıktan kurtarıp çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmaya çalıştığı ulusunun gençlerinden her şeyden önce bilim sahibi olmalarını istemiş ve bu apaçık gerçekten ötürü de, Ankara Üniversitesindeki Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi binasının üzerine, insanlar için en gerçek doğru yol göstericinin bilim olduğunu belirten Atatürkün şu sözleri yazılmıştır:
«Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.»

Ancak, bu konuda çok önemli bir noktayı da hemen belirtmek gerekir ki; Atatürk’ün öğütlediği bilim, hiçbir işe yaramayan ya da topluma zararlı olan bilgi değil, topluma yararlı olan, uygarlık ve mutluluk getiren devrimci bilgidir. Nitekim Atatürk, Ankara Hukuk Fakültesinin açılış töreninde yaptığı konuşmada, bilim adına topluma getirilen zararlardan yakınarak; «Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunda, onun bugünkü durum ve niteliğini bilim ve hukuk esaslarına aykırı sayanların başında ünlü hukukçular bulunuyordu. Egemenliğin kayıtsız ve şartsız millette olduğunu açıklayan kanunu teklif ettirdiğim zaman, bu esasını Osmanlı Anayasasına aykırılığından ötürü aleyhinde bulunanların başında yine eski ve bilim erdemi ile milleti yanıltan ünlü hukukçular vardı.»diyerek bilim deyiminden ne anlaşılmak gerektiğini de açıklığa kavuşturmuştur (T. î. T. Enstitüsü, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri: 5/39).

Millî vicdan ve şuur eğilimini devrimlerinin ve davranışlarının temel dayanağı yapmış olan Atatürk;Türkiye Cumhuriyetinin devlet düzenini bozmak isteyenlerin yakalanıp yargılandıkları bir dönemde, Eskişehir İstasyonunda kendisini karşılamaya gelen halka; «Türk Milletinin sosyal düzenini bozmaya yönelmiş didinmeler boğulmaya mahkûmdur. Türk Milleti, kendinin ve memleketinin yüksek menfaatlerine karşı çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız ve milliyetsiz akılsızların saçmalıklarındaki gizli ve kirli isteklerini anlamayacak ve hoş görecek bir topluluk değildir. O, şimdiye kadar olduğu gibi, doğru yolu görür. Onun yolundan sapmak isteyenler ezilmeye, yok edilmeye mahkûmdurlar. Bunda köylü, işçi ve özellikle kahraman ordumuz candan beraberdirler. Bunda kimsenin şüphesi olmasın.»

demiş ve sonra aynı istasyonda halktan ayrı olarak bir kenarda beklemekte bulunan Yargıtay Üyeleri’ne dönerek sözlerini şöyle tamamlamıştır: «Yargıçlar, sizler kanun adamlarısınız. Ellerinize milletin, vatanın her türlü hak ve menfaatlerini koruyan kanunlar verilmiştir. Belirttiğimiz noktalan işittiniz. Türk milletinin haklarım savunurken bu noktalar önemle hatırda tutulmalıdır.» (T. t. T. Enstitüsü, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri: 2/256, 257).

Atatürk İlkelerine bağlılığı ile tanınmış ve Atatürk’le yakın çalışma arkadaşlığı yapmış olan Mahmut Esat Bozkurt da, Adalet Bakanı olduğu 1925 yılında yaptığı çok düşündürücü bir konuşmada; «En büyük kanım Türk Milletinin menfaatidir.», «Memleketin menfaatini gerektiren şeyler hiçbir vakit Anayasaya aykırı olamaz, olmamakla sınırlıdır.» demiştir (Meclis Tutanağı: 25.11.1925).

Kaynak: Atatürk İlkeleri ve Bursa Nutku, Mahmut GOLOĞLU, Goloğlu Yayınları, Kalite Matbaası, Ankara, 1973.

- Okuma Sayısı: Bu yazı 6999 defa okunmuştur.