1923 - 1932 Dönemi Türkiye - İngiltere İlişkileri


1923 - 1932 Dönemi Türkiye - İngiltere İlişkileri: Lozan Barışı Türkiye-İngiltere ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olmakla beraber, taraflar arasındaki ilişkilerin normalleşmesini sağlayamamıştı. Son zamanlarda zayıflamış Osmanlı Devleti’ne karşı baskıcı ve saldırgan bir tutum izleyen İngiltere, Türkiye ile karşılıklı eşitlik ilkesine dayalı ilişkiler kurmayı sindirememekteydi. Örneğin Türkiye’nin içişlerine müdahale anlamına gelen bir tutumla Ankara’nın yeni bir başkent olarak ilanına karşı çıkmış, bu konuda Fransa, İtalya, Japonya ve A.B.D gibi ülkeleri de teşvik etmiş ve büyükelçisini 1930 yılına kadar İstanbul’da tutmakta ısrar etmişti.

Ancak iki taraf arasındaki ilişkilerin normalleşmesini engelleyen en önemli neden, Türk-Irak sınırının tespiti anlamına gelen Musul sorunuydu. İki devlet arasında Lozan Antlaşması gereğince bu sorunu çözmek için İstanbul’da yapılan ikili görüşmelerde (19 Mayıs – 5 Haziran 1924) bir sonuca varılamadı. Türkiye, Musul ve Süleymaniye’nin Türk sınırları içinde kalmasında ısrar etmiş, buna karşılık İngiltere bunu reddettiği gibi, Hakkâri’nin de Irak’a katılmasını istemişti. İngiltere gerek petrol, gerekse Irak’ın stratejik konumu nede

niyle işgalinde bulundurduğu Musul ve yöresiyle ilgili statükoyu korumakta kararlı görünüyordu. Ayrıca İngiltere’nin Irak’taki varlığı Filistin’de siyonizmin kökleşebilmesi için de gerekliydi.
İngiltere’nin gerek görüşmeler sırasında, gerekse görüşmeler sonrasında sınır olaylarını kışkırtması ve karışıklıklar çıkarmaya çalışması iki taraf arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirmişti. Musul sorunu görüşmeler yoluyla halledilemeyince yine Lozan Antlaşması’nın gereği olarak Milletler Cemiyeti’ne havale edildi. İngiltere Milletler Cemiyeti meclisinin daimi ve en nüfuzlu üyeleri arasındaydı. Ayrıca Avrupa’nın büyük devletlerinden Fransa ve İtalya’nın desteğini almış, hatta bu devletlerin Türkiye’ye baskı yapmalarını sağlamıştı.

Türkiye ise Milletler Cemiyeti’nin henüz üyesi bile bulunmuyordu. Bölgede plebisit yapılması yolundaki isteği İngiltere tarafından reddedildi. Milletler Cemiyeti sorunu inceleyip bir rapor hazırlaması için tarafsız devletlerden üçlü bir komisyon oluşturdu. Komisyonun Musul sorunuyla ilgili olarak hazırladığı rapor Milletler Cemiyeti’ne sunuldu. Raporda daha önce geçici sınır olarak belirlenen Brüksel hattının kabul edilmesi veya anlaşmazlık konusu olan arazinin paylaştırılması belirtilmekte ve bu ikinci hususun benimsenmesi durumunda sınır olarak Küçük Zap Suyu önerilmekteydi. Milletler Cemiyeti Konseyi önce yapılacak oylamanın mahiyeti hakkında La Haye Adalet Divanının görüşünü aldı. Ardından oybirliğiyle Brüksel hattını sınır olarak kabul eti.

Milletler Cemiyeti’nin hukuki olmaktan çok siyasi mahiyetteki bu kararı Türk kamuoyunda İngiltere’ye karşı büyük bir tepki yarattı. Türkiye Milletler Cemiyeti’nin bu kararı üzerine Misak-ı Milli sınırları içinde yer alan Musul’u kuvvete başvurarak geri alma girişiminde bulunmadı. Çünkü Türkiye uzun süren bir savaş döneminden önemli kayıplarla çıkmıştı. Dışta siyasi bir yalnızlık içinde olduğu gibi, içte de pek çok ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıyaydı. Bölge de mevcut fiili durumda kendi aleyhindeydi Bütün bunlar Türkiye’yi Musul konusunda arzulamadığı bir çözüm olan Milletler Cemiyeti kararını kabul etmeye zorladı.

Bu konuda Türkiye ile İngiltere ve Irak arasında 5 Haziran 1926’da Ankara’da bir antlaşma imzalandı. Sınır ve İyi Komşuluk Antlaşması adıyla imzalanan bu antlaşmayla günümüzdeki Türkiye-Irak sınırı belirlendi. Ayrıca Türkiye 25 yıl süreyle Irak’ın belirli petrol gelirlerinden %10 oranında pay alacaktı. İngiltere ve Irak, Türkiye’ye bu payını istediği takdirde bir defada 500.000 bin İngiliz lirası nakit olarak ödemeyi önermişler. Türkiye bu öneriyi kabul etmişti. Bu antlaşma Türk-İngiliz ilişkilerindeki gerginliği yumuşatmış, ayrıca İngiltere’nin siyasi etkisindeki diğer Batılı devletlerin de Türkiye ile ilişkilerini olumlu yönde etkilemişti.

Kaynak: Türk İnkılâp Tarihi, Dr. Ali İhsan GENCER, Dr. Sabahattin ÖZEL, Dördüncü Basım, Der Yayıncılık, İstanbul, 1997.

- Okuma Sayısı: Bu yazı 34156 defa okunmuştur.