Başöğretmen: Kurtuluş Savaşı ülkemizin düşmanlardan temizlenmesini sağlamış ancak, gerçek kurtuluşu sağlamamış sadece buna giden ortamı hazırlamıştır. Gerçek kurtuluş ülkenin bir daha işgal gibi bir felaketi yaşamasına neden olabilecek etkenlerin tamamen ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Bunun ise hurafelere dayalı yanlış inanış ve anlayışları yıkacak kafaların bağımsızlığını gerçekleştirecek, ülke insanlarını cehalet ve yoksulluktan kurtaracak adımları atmakla sağlanacağını iyi bilen Atatürk, büyük bir kararlılıkla eğitim seferberliğine girişmişti. Kurtuluş Savaşı’nın Başkomutanı artık çağdaşlaşma savaşının Başöğretmeni olmuştu. Aşağıdaki anekdot Atatürk’ün cehalete karşı başlattığı mücadeleyi yansıtması açısından güzel bir örnektir.
Kurtuluş Savaşı zaferle sona ermiş; vatan ve millet kurtulmuştu. Bazıları sanıyordu ki, Atatürk’ün önderlik rolü artık bitmişti. Halbuki onun kalbinde Türk milletinin yüzyıllardan beri şifa bulmayan yaraları kanıyordu; anavatandan düşmanı kovmakla her şey tamam olmuyordu; o tekrar gelebilirdi. Bunun önüne geçmek için kökleri içimizde olan sebepleri de yok etmek gerekirdi. Atatürk en büyük derdin, halkın cahilli
i olduğunu görüyor; onun kafasını aydınlatınca hızla yükseleceğini biliyordu.
O sırada arkadaşlarından biri sordu:
- İşte memleketi kurtardınız. Şimdi ne yapmak istersiniz?
- Milli Eğitim Bakanı olarak milli kültürü yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir.
Milli Eğitim Bakanı olmadı, Cumhurbaşkanı oldu. Fakat bütün devrimler gibi eğitim devrimi de onun eseridir.
Halkın kültür bakımından yükselmesine başlıca engel, Arap harfleriydi. Atatürk, 1927’de kararını verdi; 1928 kış ayları hazırlıkla geçti. Ağustosun dokuzunda Perşembe günü İstanbul’da Sarayburnu’nda bir toplantıda halkla konuştu ve kararını bildirdi; Latin harfleri kabul edildi. Savaşta başkumandanlık eden Atatürk, “Başöğretmen” oldu. Seyahat ettiği yerlerde halkı imtihan etti ve dersler verdi.
N.A. BANOĞLU, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s.92-93
- Okuma Sayısı: Bu yazı 13577 defa okunmuştur.